30 Ağustos 2016 Salı

1000LERCE HATA (25) Kişisel zaferler


Kalp kırıklıkları: Beni üzenler var ya mesela. Ben üzülürken kim bilir hangi mutlu alemdeler dedim içimden. İyi de ben neden üzülecekmişim diye de devam ettim her defasında. Hep 1 savunma halinde, hep 1 inkar acıları, hep 1 reddetme mutsuzlukları, hep 1 inatlaşma hayatla, hep ama hep kendinle hesaplaşma hali.
Acılar: Yüzleşmem ve tüm can yakıcılıklarıyla yaşamam gereken acılarda tutunduğum mottom şu oldu: “Sen neler nelere katlandın.  Şimdi hangisi aklında?”. Bu o kadar büyülü 1 motivasyon ki bu anında diner acılarım.
Başarısızlıklar:  Beklentimin aksine herhangi 1 konuda başarıyı yakalayamadığımda “1 dahakine başarırsın” demedim ben hiç. Neden kandıracaktım ki kendimi? Yine aynısını yapacaktım ama bu sefer çığırtkan olacaktım. Bağıran 1ine kulak tıkamak zordur nede olsa.
İhanet: “Her ihanet kendinedir. İnsan aslında kendini kandırır”. Külliyen yalan. İhanet 2 kişiliktir. İhanet eden ve ihanete uğrayan olmadan hainlik edilemez. Kibarca; hainlik edeni atacaksın gönül köşkünden. Kabaca; defolsun gitsin hayatından. Bu kadar net işte.  
Deneme-yanılma: Denemelerim yanılmayla sonlansa bile en azından denemiştim. Üzerinde çok da durmadan yürür giderdim. Yine dener-yine yanılır, yine dener-yine yanılır ama 1 gün mutlaka dener ve başarırdım.
Asla nefret etmemek: Nefret o kadar güzel 1 duygu ki. O kadar masum o kadar içten. Neden bu muhteşem duyguyu o kadar çirkin, o kadar namasum (ben buldum, masum olmayan demek), o kadar sığ insanlara hissedip bu güzeller güzeli duyguyu boşa harcayayım ki?
Geri dönüşüm kutusunu boşaltmak: Düzenli aralıklarla kalp ve beyin çöplüğüme attığım insanlar var. Ama bilgisayarlardaki gibi o silinenler hala yer kaplar hayatınızda. Çöp kutusundan da kalıcı olarak silmek lazım yer kaplayanları.
Kendi küçük dünyamın nice zaferler kazanmış muzafferiyim ben. Sayısız acılar eskittim, sayısız kalp kırıklıkları tamir ettim, kim bilir kaç kez yerlere kadar düşüp göklere kadar çıktım. Her gün 1 zafer kazandım ve anı defterime hep aynı cümleyi yazdım: YİNE BAŞARDIM!

27 Ağustos 2016 Cumartesi

100LERCE TESPİT (37) Konu-muz



Şu muz denilen meyveye ciddi ciddi sinir oluyorum. (Yooo, yazı yazacak konu bulmakta sıkıntı filan yaşamıyorum. Ne alakası var?)
*Kilosunun 10 TL (eski parayla 10.000.000) olduğunu da gördüm, 3 TL’ye kadar düştüğünü de. Ama her koşulda 1 varlık göstergesiydi muz. Zengin meyvesiydi. Lükstü. Bütün havalı sıfatları bünyesinde toplayandı.
*Muz, meyve sepetlerinde ilk göze çarpan, ilk el uzatılan, ilk tüketilendir. Elma-armut öyle saf saf yenilmeyi bekler. Daha da çok bekler.
*Evrim teorisini destekleyen (ben desteklemiyorum) 1 meyvedir muz. Muzu soyarak yemeleri maymunların insanların atası olarak görülmesi için önemli 1 belirteçtir kimilerine göre. Alet kullanımını filan anlayacağım da maymunlarla ortak yönümüzün “muz soymak” olmasını saçma buluyorum. Belki de ağızlarının tadını biliyorlardır. Ondan kabuklarını soyuyorlardır filan. Bunun insan olmakla ne alakası var? Muzu soymadan yiyen insanlara ne demeli peki? Onlar da hayvan mı olmuş oluyor?
*Diyet listelerinde ara öğünlerde yenmesine izin verilen nadir meyvelerden. İçerdiği 1 sürü zıkkımın kökü sayesinde tam 1 vitamin deposu.
*Muzun ağaçta yetişmediğini biliyor muydunuz? Muzun yetiştiği bitki otsu 1 ağaçsıdır ve oldukça uzun olması hasebiyle gayet rahat 1 şekilde ağaçla karıştırılabilir. Ne kadar kandırıkçı 1 meyve.
*İlkokullarda beslenme saatinde en seçkin öğrenci kim midir? Beslenme çantasında muz olan çocuk.
*Seyyar satıcıların tezgahlarında tane ile satılacak kadar gösterişli tek meyvedir.Yine de seyyar satıcı tezgahında satılmayı kabullenecek kadar alçakgönüllü olmasını tam olarak anlayamadım.
*Plastik meyve üreticileri (bu meslek grubunu ben icat ettim) en çok bu meyveyi yapmaya odaklanmıştır. O kadar kusursuz plastik muz üretirler ki çillerini bile görebilirsiniz üzerinde. Gerçek sanıp soymaya kalkmışlıklarım vardır.
*Başka hangi meyvenin kabuğuna basıp düşer-kolunuzu bacağınızı kırarsınız?
Falan filan. 
Bence 1 meyveye bu kadar anlam yüklemek saçma. Utanmasak hazreti-ekselansları-majesteleri-sultan sıfatı ekleyeceğiz başına. Hazreti-Ekselansları-Majesteleri-Sultan 1. Muz. 
Altı üstü muzsun sen bu yahu!

25 Ağustos 2016 Perşembe

100LERCE TESPİT (36) Aşk kaç kişiliktir?

Tam sayıyı vermemi ister misiniz? 25 Ağustos 2016- Saat 22:30 itibariyle tam olarak 7.445.879.483 (yazı ile; 7 milyar dört yüz kırk beş milyon sekiz yüz yetmiş dokuz bin dört yüz seksen üç)  kişiliktir aşk. Yaşanacak hepi topu 1 duygu için 1az fazla kalabalık değil mi?  
En klişe ve tartışmasız en romantik şekliyle; kucağında kitaplarla köşeden dönerken karşı taraftan gelen adamı fark etmezsin ve çarpışırsınız. Yerlere kitaplar saçılır ve aşık olursunuz. Aşk 1 hece, aşık olan 2 kişi. Mutlu mesut 2 kişilik yer kaplayarak aşk yolunda yürürlerken karşınıza aşkınızın ilk şahitleri çıkar. Sizi deşifre ederler, aşkınıza sahip çıkarlar, şahit olurlar ve size eşlik etmeye başlarlar aşk yolculuğunuzda. Kısa 1 yürüyüşün ardından karşıdan yaklaşan kalabalığı görmeniz pek de uzun sürmez. Onlar kim midir? Aşkınızı onaylaması gereken kişiler. Gayriresmi aile kurumları tarafından gerçekleştirilen gelenek-görenek-örf-adet içerikli onama işlemlerinin ardından onlar da peşinize takılırlar. Siz küçük 1 sürü olmuş şekilde adım adım yürürken bu sefer de aşkınızda memnun etmeniz gerekenlerle karşılaşırsınız. Memnun olma kriterleri o kadar uçarı ve onları memnun etme listeleri o kadar kabarıktır ki yorulmaya bile fırsat bulamazsınız. Birkaç damla kan ve bol miktarda gözyaşı dökmenize mal olsa da 1 şekilde başarırsınız memnuniyet hedeflerini tutturmayı. Peşinize takılanlarla beraber devam edersiniz görünürde 2, görünmeyende onlarca kişiyle yolculuğunuza devam etmeye. Bu sırada karşınıza aşk ekonomistleri çıkar. Derler ki “aşk asla bedava değildir”. Öyle ya aşkınızı yaşamanız için mutlaka sahip olmanız gereken beyaz eşyalar, evler, arabalar, koltuklar, masalar, dolaplar vardır.  Hem ülke ekonomisine yaptığınız bu katkı aşkın değerinin yanında nedir ki? Son kuruşuna kadar değerdir. Feda olsundur aşka. Siz de takılın bakalım peşimize. Derken devlet de karışmak ister işin içine. “Beni de almalısınız aranıza yoksa biter bu iş”. Aşkın resmi makamlarınca onaylanır aşkınız, damgalanır mühürlenir ama asla rafa kaldırılmaz. Zira onlarda takılırlar peşinize. Sonra gökyüzünde 1 yerlerde miniminicik 1 ruh da kıskanır aşkınızı. “Ben de geliyorum 9 ay 10 gün sonra, beni de bekleyin. Hem ben olmadan asla tam olamazsınız” der ve söz verdiği süreyi tutarak doğuverir kucağınıza büyük 1 iştahla aşkınızın meyvesi. Tam “bitmiştir artık, daha fazlası da yoktur herhalde, yok artık daha neler” derken aşkın en kalabalık grubu çıkar karşınıza; aşk ispatçıları. Aşkınızı düzenli aralıklarla ve özellikle maddi olarak ispat ettirmeden kurtulamazsınız ellerinden. Gelsin parlak pırlantalar, gitsin son model arabalar. Ve tebrikler; dünya ekonomisine düzenli olarak yaptığınız bu katkılar sayesinde artık tüm insanlığı ilgilendiren, küreselleşen 1 aşkınız vardır.
Not: Güncelleme; yazının bittiği 22:53 itibariyle aşkınız  7.445.882.405  kişilik oldu. Tebrikler; artık daha kalabalıksınız.

100LERCE TESPİT (35) Bel problemi


Yaş problemi-havuz problemi ilköğretim öğrencilerini ne kadar ilgilendiriyorsa bel problemi de o kadar kadınlarla ilgili. Hep 1 problemimiz var belimizle.
Lanetli sayı/60: Hayalperestin 1i zamanın 1inde ideal bel ölçüsü olarak bu sayıyı belirlemiş. Belki kapı numarasıydı belki de uğurlu rakamıydı bilinmez ama kadınlar için lanetli 1 sayıdır 60. Genç kızken 50 olur, evlilikti-doğumdu hooop 90a fırlar, 1001 zahmetle 80’e ulaşılır, ha gayret 1az daha uğraş, oldu mu sana 70. Ama o 60 var ya o 60, sabun gibi kayar elinizden, asla yakalanmaz.
Eline-diline-beline hakim olmak: Böyle 1 deyim var. “Elini senin olmayandan uzak tut, dilinle kötü laf etme, belini de kalınlaştırmamak için her gördüğünü gırtlağına sokma” şeklinde tercüme edilebilir.
İnce belli bardak: Çoğu kadının korkulu kabusudur bu bardak türü. Tasarım harikası olması cansız 1 varlığı kıskanmanın acziyetini hafifletmez.
Terziye ölçü aldırtmak: Tıpta ayıp olmadığı gibi tekstilde de ayıp olmadığını iddia eder terzi kısmı. Çalışılmış 1 umarsızlıkla vücudumuzun ölçüsünü alırlar almasına da ölçüleri yazdığı o kağıt parçasındaki “bel ölçüsü” kısmının karşısındaki sayı pis pis bakar yüzünüze. “Hiç utanmıyorsun dimi? Ölsen keşke.”
Boy fotoğraflarında karnı içine çekme hamlesi: Sizi bilmem ama ben karnını içine çekip daha ince görünmeye çalışan kadınların fotoğraflarını şıp diye fark ederim. Allah vergisi 1 yetenek bu. Göğüsler anatomiye aykırı 1 şekilde yukarı kalkar, yüz kızarır-morarır, gözler kocaman açılır ve eller muhakkak beldedir. Bu çaba, bu çabayı gösteren kadının daha ince görünmesini sağlıyor mu peki? Ke-sin-lik-le işe yarıyor. Suratınızın her an nefessizlikten patlayacakmış gibi görünmesi önemsemiyorsanız siz de mutlaka bu yöntemi deneyin derim.
İşkence aleti olarak mezura:  Günün 1inde “Mazoşistler için şahane fikirler” isimli 1 kitap yazarsam şu maddeyi kesinlikle yazmak istiyorum: Elinizin altında 1 mezura bulundurun ve gün içinde her aklınıza estiğinde belinizi ölçün. Nefis 1 psikolojik acı yöntemi.
Düşük belli pantolon: Bu giysinin üzerine kocaman harflerle “sadece ince belli bayanlar için üretilmiştir” etiketi basılmalı. Yazılı uyarıları pek severiz bilirsiniz. 1 uyarı eğer yazılı değilse asla uymayız toplum olarak. Mevzu bahis pantolonda da bu uyarı olmadığı için büyük 1 moda katliamı gerçekleşiyor. Sokaklar, 1 şekilde bacaklarından ve poposundan bu pantolonu geçirmeyi başarabilmiş ama pantolonun 4 tarafından yağ selleri akan görsel facia tanrıçalarıyla dolup taşıyor.
Bel altı şaka: Aslında kötü şaka türü değildir sanılanın aksine. Direkt “bel şakası” olsa daha da kırıcı olurdu zira. “Senin 1 zamanlar belin vardı, ne oldu ona?” gibi.  
Kum saati: Dekorasyonda kaçınılması gereken yegane obje. Yüze inen şamar. Utanç hatırlatıcısı. Yüz kızartıcısı.
Bel çantası: Hem rüküş, hem de -sanki mümkünmüş gibi- daha kalın belli görünmek için ideal 1 aksesuar.  
Sakat 1 komiklik eylemi/gıdıklanmak: Gülmek ile yağları saklama çabası arasında sıkışıp kalmak. Ne gülebilmek ne de yağları saklayabilmek.
Bel ağrısı-bel fıtığı: Bel kalınlaştıkça görülme olasılığı da artar. Bedensel güvensizlikten dolayı tedavi son raddeye kadar ertelenir.
Yasak aksesuar/kemer: Bel problemi yaşayan kadının asla tatmaması gereken yasak meyve. Kabullenin artık, her istediğimize ulaşamıyoruz işte. İnce belli Havva kızlarına bırakmak lazım meydanı.
Not: Bu notta kompleks yapıp size bel ölçümü vereceğimi düşünüyorsanız daha çok beklersiniz.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

100LERCE TESPİT (34) Sarımsak dostluklar


Bazı dostluklar sarımsağa benzer. Hayır, hayır etrafa kötü 1 koku saçmaz. Kat kat beyaz kabuğun içine de gizlenmemiştir. Vitaminli de değildir, saçlara da iyi gelmez. “İyi de ne o zaman?” diyorsanız şöyle buyurun;
Sarımsağı önce satın alırsınız. Sonra dolabın 1 köşesine ya da uzaktan akrabaları olan soğanların arasına yerleştirirsiniz. Sonra da unutursunuz onu. Ta ki yapacağınız yemekte sarımsağa ihtiyacınız olduğu güne kadar. “Aaa dolapta sarımsak olacaktı”. Kabataslak 1 hesapla her 10 yemekten 1inde sarımsak kullandığınızı hesap edersek onu hatırlama sıklığınız da o kadardır.
Bazı dostluklar da böyledir işte. Evet, hayatınıza almış ve 1 köşeye yerleştirmişsinizdir onu. Göz önünde değildir ama var olduğunu bilirsiniz hayatınızda. Hayatınızın oralarında 1 yerlerdedir işte. Ne zaman ona ihtiyacınız olsa aklınızda minik 1 ampul parlayıverir ve varlığını hatırlarsınız. (Onlara ihtiyaç duyma sebepleriniz değişken olmakla beraber 2 uç noktaya sahiptir. 1: Yemek tarifi, kitap önerisi, adres tarifi, indirim takibi, dedikodu ihtiyacı gibi GAYRİCİDDİ KONULAR ve 2: Evlilik öncesi ve evlilik sonrası psikolojik destek, bebek bakımının püf noktaları, kayınvalide sorunsalı, kendini gerçekleştirme problemleri ve yalnızlık hissi gibi CİDDİ KONULAR.) Sonra köşesinden çıkarırsınız onu, hayatınıza dahil eder, kullanır, işinizi görür ve yerine geri bırakırsınız. Tabi ki sarımsak da hiç 1 zaman uyanmaz bu duruma. Günün 1inde hatırlanıncaya kadar bırakıldığı köşede durmayı, göz önünde olmayıp da el altında olmayı büyük 1 alçakgönüllülükle (saflık da olabilir) kabullenmiştir. Sarımsaktır sonuçta, ondan pek fazla akıl yürütmece beklememek lazım.
Yanlış anlaşılmasın, sarımsak dostluklar kınadığım-eleştirdiğim-ayıpladığım-bayağı bulduğum-sığ gördüğüm 1 ilişki türü kesinlikle değil. Benim de sarımsak dostlarım var ve kimine göre ben de 1 sarımsak dostum. İster onaylayın ister reddedin, sadece benim değil, senin de-onun da sadece işimiz düşünce arayıp sorduğumuz sarımsak dostlarımız var. Ve yine işleri düşünce varlığımızı hatırlayanlar için 1er sarımsak dostuz. İyi ki de varlar sarımsak dostlar, iyi ki de varız sarımsak dost olarak. Yaşasın sarımsak kardeşliği. 
Not: Yazı  boyunca başlık da dahil olmak üzere tam 16 kere sarımsak (şuan 17 oldu) demişim. Akşama sarımsaklı (18) 1 yemek yapmak şart oldu. İyidir ya sarımsak. (ve 19)

20 Ağustos 2016 Cumartesi

100LERCE TESPİT (33) Rüyalar alemi


Sen hiç rüya içinde-rüya içinde-rüya içinde-rüya gördün mü? Ben gördüm. Hiç de sevmedim. Daha da görmek istemem.
Rüya içinde-rüya içinde-rüya içinde-rüya ne mi demek? Uç uca eklenmiş rüyalar zinciri demek. 1 rüyadan uyanıp başka 1 rüyanın içinde göz açmak demek. Bunun da arka arkaya tekrarlanması demek. Her rüyanın birbirinden bağımsız ama aynı zamanda birbiriyle bağlantılı olması demek. Rüyaların uçlarını bağlayıp 1 rüyalar kolyesi oluşturmak demek.
Aslında her şey normal şekilde başlıyor. Bildiğimiz saçmasapanlıkta tipik 1 rüya görüyorsun filan işte. Sonra ondan uyanıyorsun ama uyandığın yer başka 1 rüya. Hadi diyorsun bunu da görelim, taş atacağız da kolumuz mu yorulacak? Sonra o 2. rüyadan da uyanıyorsun hoooop başka 1 rüyadasın. Eh diyorsun başa gelen çekilir, bunu da görelim bakalım. O rüya da hayal sahnende oynuyor ve hooop ondan da uyanıyorsun ama bil bakalım nereye? Başka 1 rüyaya. Kabak tadı veriyor artık bu zincirleme rüya trafiği. Hayal gücünün son kırıntılarıyla o rüyayı da görüyorsun ve sonra uyanıyorsun işte. Bu sefer gerçek hayattasın ama. Çok şükür rüyalar bitmiş. 
Anlatımım çok saçma olmuş olabilir ama bence yine de iyi kıvırdım bu açıklama işini. Zira durumun kendisi de fena halde saçma zaten.
Tam bu esnada gerçek hayatta tiz sesli 1 kadın sesleniyor burnumun dibinde: “Bayan, sıranız geldi, psikiyatristimiz sizi bekliyor. Buyurun bu taraftan”.